16 Temmuz 2010 Cuma

Sınırı Geçen Sular

- Fransız belgeseli izlemek zor iş, ben bugün bunu anladım. Ulan anladık sinemanızda garip işler yapıp bize çıkarımlar yaptırmaya çalışıyorsun da sevgili Raphael kardeş, sen gelip belgeselde mürekkep balığı gösterirken ona beş dk aynı kadrajdan yaklaşıp konuşmayınca ben bi bok anlamıyorum. Kusura bakma.
- Fransız sineması deyince erkek götü göreceksin, bir de mastürbasyon sahnesi. Bunlar olmazsa olmazlarımızdır. Erkek götü olmayan Fransız sineması, Fransız sineması değildir.
- Şimdi böyle laf atınca da kendimi bildiğin katıksız odun gibi hissetmeye başladım ama, her neyse.
- Bugün kızlı erkekli bir sohbet ortamındayken bir kız arkadaş: “ O Chuck Bass götüme benziyor.” dedi, çocuğun resmine baktım: “ Ben acaba vücudunun neresine tekabül ediyorum?” dedim, acıklı bir tonla söyledim hem de bunu…
- Her Türk genci bir gün bir kız tarafından “sadece arkadaşı olarak” görülecektir.
- “Gözlerin böyle bi şirin olmuş lan, gözlüksüz falan.” gibi bi iltifatı hayatımda ilk defa baya bildiğin göbek sahibi, sakallı falan bi heriften duydum ya, böyle dünyanın adaletini s.keyim.
- Çıkma teklif ettiğinde ( şu çıkma terimi de garip lan, sinsi bi terim pek bi güzel de değil, eski çıktığım gibi saçma sapan bazı terimsilere de neden olabiliyor ama yerine koyabileceğim bişey yok bir liseli olarak; o yüzden böyle yazıyorum. Bi parantez içi de bu kadar uzun olmamalıdır lan.) “Sen varsan ben her türlü varım hocu.” diye cevap verecek kız olsa ya…
- Kızlar, kızlaaarr.. A-ha-ha. Latife ediyordum canım, evet sevgili okurlar tahmin edebileceğiniz üzere inbox’um “Sen varsan ben her türlü varım hocu.” diyen kızların mesajlarıyla doldu da ( Piç yazarınız bildiriyor.)
- Elalem kuantumlarla uğraşırken bulduğumuz ve övündüğümüz kuram da 4S kuramıdır ya, bir “Piiiiiiuuuuiiii” çekiyorum içten.
- Bu “Piiiiiuuuuuuiiii”’yi de Vedat Özdemiroğlu’dan öğrendik, iç çekmek gibisinden bir şey. Böyle iç mi çekilir lan?
- Milli Güvenlik dersinde Suriye ile sorunları işlerken kitapta "Sınırı Geçen Sular" diye bir şey gördüm, öyle ki; boş kitap yazıp yayınlatsam sırf başlığın adına Nobel'i verirler gibi geliyor. Çok karizmatik değil mi lan, "Sınırı Geçen Sular". Yalnızlaşan insanın günümüz küreselleşen dünyasındaki kavgasını anlatan Uca'nın yeni romanı, bu sene Nobel'i almaya yakın. Vallaha da oldu.
- Emre Aydın eğlenceli şarkı yap, gözünü seveyim yap bunu. Yeter ulan yeter, senin sevgilin falan da vardır şimdi, ne bu şarkılardaki bunalım hali ha? Ne istiyorsun ulan sivilcelilerden? Onlar ki 14 yaşında, SBS stresiyle gezinirken bir de aşık olma gafletinde bulunmuşlar. Ne istiyorsun ulan üzgün görünen mutlu?
- Başıma ne geliyorsa evrene pozitif verememekten kaynaklanıyor.
- Evrene pozitif verelimciler, size saygı duyuyorum ama bazen de öyle sinirleniyorum ki negatif enerji yüklü meşe odunuyla dalasım geliyor size.
- Pollyanna’yı budaklı meşe odunuyla dövsen, “ hiç olmazsa akşamdan ıslatmamışsın.” Der, bir de güler üstüne. Ben gider akşamdan ıslatırım o odunu, öyle döverim seni. Sussana lan sen bi.
- Candan Erçetin’i, şarkılarını ve sesini severiz de Unutursun şarkısı biraz ilkokul şiiri gibi olmamış mı?
- Ha bir de ne zaman Saba Tümer’in programını görsem ayrı bir pozitif enerjiyle çevrili kadın çıkarmış, taşlardan falan bahsediyolar. Hocam stres atan tek yüzük şövalye yüzüğüdür, o da sinir olduğun kişinin suratına yumruğu bastığında işe yarar.
- Ben kız olsam ilk evrene verirdim valla.
- Hugh Laurie, House’ın altıncı sezon finalinde hayvani olan oyunculuğunu bir üst seviyeye çıkarıp kaç senedir ona ödül vermeyen Emmy jürisine selamı çaktı, çok da iyi yaptı.
- Özellikle Cuddy kendisine “ I don’t love you.” Derken suratındaki o ifade, House’u durdurup This I Love dinlettirdi adama.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder