16 Temmuz 2010 Cuma

Ges Huz Bek?

- Oha lan, çok uzun süre olmuş bir şeyler yazmayalı. Notlar falan topladım, galiba ona yakın düzensiz word dosyası oldu, bok gibi bir yazı olacak gibi bir his var içimde ama bir şeyler yazasım var o yüzden yazacağım yani buradan geri dönüş yok. Şimdi siz şu noktada, “Ee bize ne?” derseniz hiçbir şey diyemem, oh bebek diyemem.
- Ulan, D-Smart Papatyam bilmem ne diyerekten bize Şampiyonlar Ligi izletmemeye yemin etti galiba. Ama sağolsunlar kendileri sayesinde Rusça öğreneceğim bu gidişle. Sopcast’ten Rus kanalında maç izlemekten başka bir çarem yok çünkü.
- Fakat bir yandan da İlker Yasin’den dinleyeceğime Rusça dinlerim ama bi bok anlamam lan, diye de düşünmüyor değilim.
- Şimdi bu spiker olayından girmişken devam edelim, çünkü ben şu anda Liverpool’umun maçını izliyorum da internetten, dün de Barça’mı izlemiştim mesela. Hah, ne diyordum: Lig Tv bu yarı garip bir uygulama başlattı. Genelde eskiden bir yorumcu bir spiker olurdu, sonra sadece spikere döndüler. Fakat en garip kafa şu anda yaşanıyor: İki spiker sunuyor maçı. Cümlenin başını biri kuruyor, sonunu öbürü getiriyor. Buradan sesleniyorum kendilerine, oğlum yapmayın lan çok sinir bozucu; Number One Vj’lerine döndünüz şerefsizim.
- Az önce televizyonda süveterini ‘Haşmet’ stili bağlamış bir Erman Toroğlu fabrikanın bahçesinde işçilerle birlikte “Bu boru başka boru, boru değil bu boru.” Diye şarkı söylüyordu. Ne içirdiniz lan bana?
- Film izlemeye üşenen birisiyim lan, yemin ediyorum kendimden iğreniyorum bazen böyle olunca. Kubrick izleyeyim diye can dost Aykut’tan A Clockwork Orange’i aldım, bir ay bende kaldı ve izlemeden geri verdim. Ve hala masaüstümde The Phantom of The Opera izlenmeye hazır bir şekilde bekliyor. Onun da hikayesi falan, izleyeceğim çok akıllara zarar Bridget Jones durumlarına gireceğim diye korkuyorum açıkçası ( Elde bir fincan kahve, pencereden yağmurlu bir İstanbul akşamını izlemek, yok lan valla olmaz. Age of oynarım ben.)
- Kaan Sezyum çok uzun süreden beri okuduğum, takip ettiğim bir adam. Çok severek okuyordum; hatta bir bölümünü izleyip sonra üşendiğim için izlemediğim House M.D'yi Lost'un tartışıldığı bir programda gündeme getirerek benim diziye başlamamı sağlamasıyla da yeri ayrıdır bende kendisinin. Yeni evlendiği eşi vefat etmiş, şimdi yazarken bile çok zor geliyor da; 13 Mart'ta yazdığı yazıyı okuyun derim ben. O yazının üstüne oturdum bir yarım saat mal mal boşluğa bakındım.
- Ulan ben de neden bir şey yazamıyorum diyorum, çünkü son dört beş dakikadır bünyede hafif bir kilitlenme durumu yaşandı da bende. Şimdi ben nedenini size on paragrafla da açıklarım da kendimden nefret etmek istemeyen birisi olarak; Il Divo isimli gruptan Isabel adlı şarkıyı dinleyin öyle gelin diyorum.
- Normalde de çok sinir oluyorum da, birisi bu şarkının ortasında gelip bana “ Abi yeeaaa, aşk diye bişey yok ya, yalan valla bak abi yalan.” falan dese yemin ediyorum katil olurum. Hayvan, bu şarkı nasıl yazıldı, bestelendi lan o zaman? Şarkının ortasında Isabel’e bağırmaya başladım ben, e ben aşık değilim beni bu hale getirdi. Yemin ediyorum çok kötü şeyler yaşanacak.
- Bir arkadaşım başka bir arkadaşını Kariye Müzesi’ne götürmüş; “Aa, karıya mı götürdün lan?” dedim, o günden bu yana konuşmadık. Msn’de falan hiç cevap vermiyor, ayıptır ama.
- Yine bi yeni evler dikmişler bir taraflara; adı da Karine Pendik.. Karına Pandik gibi değil mi lan?
- Dr. Dre ile Erol Köse çok benziyorlar lan aslında. Aralarındaki tek fark Dr. Dre hem dünyanın en iyi rap producer’i hem de hakikaten iyi rap yapıyor. Fakat Erol Köse’nin pop serüvenini hatırlayanlar da takdir ederler ki bok gibiydi Erol Köse.
- Erol Köse demişken; kendisi Bengü’yü o yatakta Barbie bebekle oynayan şirin kız konseptinden çıkarıp ekşi elmalarla bir yatakta bikiniyle yatacak bir konsepte soktu ya, helal olsundan başka bir şey demiyorum kendisine.
- Gecenin birinde Atilla Taş’tan “Bir Japona Aşık Oldum” dinlemek, nerden baksan ( Utku Özgündüz’e selamlar) çok pis kafa yapıyor. Beşi bir yerde takarimasu!!!
- Ergen Romantikler Birliği’nden Açıklama: “ Prof. Bingür Sönmez akıllı olsun!” Bingür Sönmez, “ Platonik aşk kalbe yararlıdır.” Gibi bir açıklamada bulunmuş da, ben bizim ergenler uyanmadan onların yerine tepki vereyim dedim.
- Ne Ramiz Dayı’ymış arkadaş ya, hayır bu adamın aforizmalarının yanında bir de bol q’lü sh’li bilmemneli nece olduğu belli olmayan şunun gibi paylaşımlar var ki götümle gülüyorum: “ Sigarayı bıraksam diyorum, tamamen sana başlasam. Sen daha çabuk bitirirsin işimi, böyle çok yavaş ölüyorum.” Ve paylaşan da “aşırı dozda çektim içime seni:( “ Ulan hala şokunu atlatamadım, nasıl yani ya? Abi hepimiz ergen oluyoruz, hepimiz aşık oluyoruz. Hepimiz terk ediliyoruz, reddediliyoruz falan da; bu kafa başka kafa. Erman Toroğlu’lu boru reklamı kafası bu. Çok enteresan.
- Emre Aydın’ı ben olsam yasaklardım lan bunlara. Abi adamın kaç albümü var bilmiyorum biraz da götümden sallamış gibi olmayayım ama kendisini çok dinlemeyen birisi olarak gözümdeki imajı şu: Hep aynı şarkılar, depresif ve pesimist sözler ile melodiler. Ya gidin bakın Feridun Düzağaç dinleyin. Mesela FD de bence çok tekrara bindirdi artık, Emre Aydın gibi bu konuda belki de. Ama FD dinlersin akla sevdicek gelir; ne bileyim yeri gelir, çiçek açar yeri gelir üzülürsün yani. Kelime oyunu bulup eğlenirsin şarkılarda, ciddiyim bak FD dinleyin.
- İnsanların gözündeki imajım hakkında ciddi şüphelerim var. Birçok yerde karşıma çıkıyor bu ve hafiften göze de batmaya başladı. Dün ablam “ Did i disappoint you, or let you down?” diye başladı şarkıya, ben de devamını getirdim gayet çirkin ergen sesimle. “Aa, sen nerden biliyorsun?” oldu tepkisi. Niye bilmeyeyim ki ya? Ha, siz duygu yoksunu barzo okurlarım için geliyor şarkının adı: Goodbye My Lover. James Blunt’tan efendim ( Joy Fm Dj’i kafası yaşıyorum.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder